Translate

3 Şubat 2015 Salı

İlk İzlenimler ve İlk Emekler




8  Kasım 2014

Bu eski konak,  Gerze’de yapılması planlanan termik santrale karşı birlikte mücadele verdiğimiz Ahmet Abi’mizin babaannesinin konağıymış.  Yalçın, ben ve Ahmet Abi evi görmeye gittik. Kocaman ahşap kapıdan girerken çok heyecanlıydık. Bir asra açılan kapı; yüzlerce ses, yüzlerce ayak izi, kahkahalar, kavgalar, eşyalar, çocuk bağrışları… Yaşanmışlığı olmayan bir şeyi sahiplenemiyoruz.


This old mansion was belonged to the grandmother of a dear old friend, Ahmet with whom we fight against the thermal power station that used to be planned to be constructed in Gerze. We, Yalçın and me, went to see the mansion together with Ahmet. We were thrilled while entering from the huge wooden door. A door which opens to a century; a lot of voices, hundreds of footprints, laughters, quarrels, goods, children gigglings.. We can’t own a thing that has no soul!

***

Ahmet Abi ısrarla bu evde yaşayamayacağımızı, evin çok eski olduğunu söylüyordu. Biz Yalçın’la bu evde yaşayıp yaşayamayacağımız konusunda konuşma gereği bile duymadık.  Benim hayallerimin üzerine o hayal kuruyordu, onun hayallerinin üzerine ben. Ahmet Abi anlam veremedi ve anahtarı bize bırakırken istediğimizi yapmakta serbest olduğumuzu, evden kira istemediklerini söyledi.


Ahmet kept saying that we couldn’t live in this house because it was too old to live in. We, Yalçın and Elif, didn’t even need to discuss if we could, or not. We are dreaming over each others dreams. Ahmet couldn’t understand us, but giving us the key of the house he said that we were allowed to do to anything and they didn’t want us to pay rent.

***

Üç katlı bir konak, ahşap merdivenler ve ahşap tırabzanlar… Orta katın iki odasının birer duvarı gömme dolaplar ve şömine ile kaplı.  Aslında Anadolu’nun geleneksel kalabalık aile yapısına uygun yapıldığı için şömine dediğimiz yerler yemek yapımında ocak olarak kullanılmış zamanında. En üst katta iki oda ve iki odanın da duvarları gömme dolapla kaplı ve ince uzun küçük bölmeli pencereler… Üçüncü katın salonunda beni çeken bir ruh vardı, henüz tanımlayamadım.


A three-storey house with wooden stairs and handrails... Two rooms of the middle floor has each a wall covered with closet and fireplace. Actually since the mansion were built in accordance with the traditional Anatolian “crowded family” structure in its era, those fireplaces used to be used as stoves. The top floor has two rooms and both rooms has walls covered with closets and windows composed of tiny partitions. There was something attracting to me in the hall of the top floor, couldn’t say what yet.

***

       9 Kasım 2014


Babaanne, 7 yıl önce ölmüş ve babaannenin bakıcısı olan Sündüz Abla, 7 yıl giriş katta 2 çocuk büyüterek yaşamış. Sündüz Abla ve ailesi ev alıp konaktan çıkınca ev bir süredir kendi yalnızlığına terk edilmişti.

         The grandmother died 7 years ago and the caretaker, Sündüz lived for 7 years in the first floor with 2 children. Sündüz and her family bought a house and move out. So the mansion has been abandoned since then.

 ***

            İkinci ve üçüncü katta babaannenin eşyaları duruyordu; ceviz gardıroplar, pirinç karyolalar, ceviz komedinler, yataklar, yorganlar, kıyafetler…

In the second and the third floor, there were the grandmother’s belongings which are  walnut wardobes and nightstands, brass bedsteads, mattresses, quilts and clothes...

***

     Sabah konağa gitmek ve kendimize yaşam alanı açmak için temizliğe başlamak istiyorduk. Bizi çeken bir şeyler vardı.  50 yıldır dokunulmamış alanlara dokunacaktık belki de. Yalçın'la maskeler, eldivenler, çöp poşetleri ile konağın yolunu tuttuk. Yılların yaşanmışlığına tanıklık etmiş yatak, yorgan, kıyafet, halı, kilim gibi şeyleri toplayıp yaşananlara saygımızı eksik etmeden çöp poşetlerine doldurduk. 

In the morning, we wanted to go there and start cleaning right away. There was something magnetising us. Maybe we were about to get within the dirt of 50 years. We were headed to the mansion with protective masks, latex gloves and garbage bags.  We gathered the junks like mattresses, quilts, clothes, carpets, rugs, etc., and put them into garbage bags. 


Orta katı temizlerken (Yalçın)

                                                                                                    

     Orta kat,  kullanılacak eşyalar bir odaya ayrılarak, kullanılamayacak eşyalar çöp poşetlerine doldurularak, tamamen düzenlendi.

The things which will be used was put into a room and the ones which will not be used put into garbage bags. So the middle floor was completely cleaned.


Dolapları boşaltırken / Emptying the closets

        Cevizden gardıroplar, cevizden komodin, ahşap yataklar bir odaya ayrıldı. Kıyılamazdı, bir marangoz ustasının emeğinin eserleriydi. Kaç zanaatkar kaldı ki şimdi ahşaba ruh veren?

Walnut wardrobes and nightstand and wooden beds was reserved in a room. We couldn't throw them away... They are the works of a carpenter master. How many craftsman have been left to give wood a soul?

    

         Kaç marangoz kaldı ki ahşap pencere, sedir ve gömme dolaplar yapan?

  How many carpenter have been left to make windows, diwans and closets?


İçi kerpiçle sıvanmış gömme dolaplar ve ocaklık / Closet plasterd with adobe and stove

  

Elif - Sokak gösterilerindeki gibi bir ruh içinde / Elif - In a mood like in street demonstrations

    

Konakta ilk günümüz - Gün batımı güneşi ahşap zemin üzerine vurmuş / First day in the mansion - Sunset reflecting on the wooden ground

  

     Kullanılamayacak durumda olan ve çöp poşetlerine doldurulan eşyaları konaktan ayrılırken sokak lambasının altına çöp arabasının alması için bırakıyoruz.

We left the things which is unusable and stuffed in the garbage bags under the street light while we were leaving the mansion.

***
     Bir yaşamın tortusu konaktan kopmak üzere.

The sediment of a lifetime is about to take off. 

  ***

  Akşam konağın heyecanıyla arkadaşlarımız Yağız ve Bensu ile buluştuk. Onlarla heyecanımızı paylaşınca onlar da eski evleri çok sevdiklerini, temizlik, tadilat işlerine dahil olmak istediklerini söylediler. Hayallerimize iki arkadaşımız daha dahil oldu ve hayallerimiz konakta komün bir yaşamı kurma noktasında buluşuyordu. Şimdilik dört kişilik –Elif, Bensu, Yalçın, Yağız- bir komün ütopyamız var. Belki sonra başka başkaları da; farklı etnik gruplardan, farklı dillerden insanlar, çocuklar, hayvanlar, yaşlılar, engelliler… komün bir yaşam düşü kuranlar bu hayale katılacak.

In the evening, we met our friends Yağız and Bensu with the excitement of the mansion. When we share our excitement with them, they told us that they liked old houses, as well and wanted to be part of this cleaning and modification process. Thus we now share our dreams with them and those dreams come together to form a commune life in the mansion. We, four of us for a start, have a commune utopia. Other people who dream a commune life, people from different etnic groups, with different languages, old or disabled, children and animals may join us.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder